Limonata

Çetin Altan’ın 22 Temmuz 2012 tarihli Milliyet yazısından alınmıştır. Tüm yazıya erişmek için lütfen tıklayın.

Yaşamında hiç limonata içmemiş biri, limonatayı çok pahalı bir serinletici sanabilir. Oysa çok ucuz bir serinleticidir. Bir bardak suya bir çorba kaşığı toz şekeri döküp, iyice karıştırdıktan sonra, üstüne doğru dürüst sıkılıp çay süzgecinden geçirilmiş, yarım limon suyu eklersin… Ve hepsini karıştırırsın.
Bardak, görkemli ve uzunca bir bardaksa, yarım yerine bir limon sıkar, bir çorba kaşığı toz şekerini de, iki çorba kaşığı yaparsın…
Bir limonata, dişleri donduracak kadar mı soğuk olmalıdır?
Hayır, bardağın çevresine hafif bir buğu yalazlanması yapacak kadar soğuk olmalıdır.
Ayrıca bardağın içine kalıp buz atılmalı mıdır?
Hayır, gerekiyorsa bir tatlı kaşığı dövülmüş buz atılmalıdır.
Yarım tekerlek bir limon dilimi, bardağın kıyısına mı takılmalıdır, yoksa içine mi konmalıdır?
Bardağın kıyısına konduğu zaman, daha dekoratif olur; dileyen, limonun kokusunu daha keskin duymak isterse, bardağın kıyısına takılmış yarım dilimi bardağın içine atabilir.
İyi bir limonata yapmaya bu kadarı yeter mi?
Yetmez.
Çentilmiş limon kabuğuyla bir sap taze naneyi de, önce limonatanın içinde kısa bir süre tutup, sonra hepsini süzmek gerekir.
Böyle bir limonata ultra süper bir zenginlik sorunu mudur?
Hayır, sadece bir yaşam sevgisiyle, bir yaşam zevki sorunudur.
Bu, çok önemli midir?
Bir kez gelinip, bir kez geçilen dünyayı, en sade koşullar içinde dahi, ıskalamamanın göstergesi olduğu için, çok önemlidir.
Sabahları bir saat yürüdükten sonra, duş almak da öyledir.

Bunları sen yapabiliyor musun?
Hayır.
Neden?
Çünkü bunları bir tek kişi yapamaz. Özenler ve incelikler, ortak bir yaşam kültüründen, kişilerin yaşamına kadar uzanmıyorsa; limonata yapmaya kalktığın zaman, önce evde limon bulamazsın. Limonu almak için dışarı çıktığın zaman da, zaten limonata içme isteğin küllenmiş olur. Dişini sıktın, limonu alıp geldin. Kör bıçak, limonu doğru dürüst kesmez. Buzdolabına su konulması unutulmuştur. Yahut dolap tam o sırada söndürülmüştür. Yahut limon sıkacağını komşu almıştır. Zaten nane de yoktur. Çay süzgeci yıkanmamıştır. Görkemli uzun bardak bir gün önce kırılmıştı. Ama limonata yerine, soğuk maden suyu vardır… Ve yeni icatlar çıkarmak da, insanı üzmekten başka hiçbir işe yaramaz…
Bardağı hafif buğulu, kıyısına yarım limon dilimi takılmış, içinde bir tatlı kaşığı çıngıltılı buz kırığı, azıcık limon kabuğuyla, taze nane kokan, limonatayı içemezsin. Yerine maden suyu içersin.

Yaşam sevgisi bir kültürdür. Tıpkı çiçek sevgisi, tıpkı müzik sevgisi, tıpkı yüzme sevgisi gibi…
Bu sevgi ya vardır, ya yoktur.
Böyle bir sevgi pekişmemişse; orada insanlar, ne yaratıcı bir yaşama, ne sağlıklı bir aşka, ne keyifli bir yücelmeye fazla kulaç atamazlar…
Kafası yarım kesik bir horoz gibi, çırpınır, bunalır, önüne geleni suçlar; ne istediğini, ne aradığını, daha doğrusu ne halt edeceğini bir türlü tam kestiremez ve kendilerini de, canım yaşamı da ziyan zebil ede ede, sönüp giderler.
Yaşam sevgisi; enerjinin, yaşam zevkini kuşaklar boyu ortaklaşa yoğurmasından oluşur.
Enerji yoksa orada sadece kurnazlık vardır. Kurnazlık da, yaşam sevgisiyle yaşam zevkinin en amansız celladıdır.

YENİLENEBİLİR’DE DÜNDEN BU GÜNE

Bu günün yenilenebilir enerji trendlerinin nereden geldiği hakkında bir kaç satır..

Rüzgar endüstrisindeki gelişimi okumak için geriye gitmek gerekir. İnsanoğlu 1800’lerin ikinci yarısı itibariyle, petrolü yakarak muazzam güçlere hükmedebileceğini fark etti. Ve o yıllardan, sanayi devriminden bu yana hep daha fazla, daha büyük, daha çok üretmek için mücadele veriyor. Doğrusu bu mudur üzerine düşünmek lazım, ancak rüzgar endüstrisindeki tek türbinden hep daha fazlasını üretme azmini, ben 1800’lerin ikinci yarısı ile 1900’lerin ortalarına kadar yaşanan bu “daha büyük” anlayışının bir iz düşümü olarak okuyorum. Mühendisler artan kanat çapları ve kule yüksekliklerini karşılamak için aralıksız malzeme ve imalat teknolojileri geliştirmeye devam ederken, türbinlerin nakliyeleri, işletmeleri ve bakımları her geçen gün daha maliyetli olacak şekilde ilerliyor. Hala tek noktadan daha fazla enerji üretebilme kabiliyetleri bu trendi ticari kılsa dahi sürdürülebilir kılmıyor.

Diğer taraftan, gelinen noktada dev türbinlerin birbirlerinin akışlarını bozmadan verimli çalışmaları için geniş, şehirlerden ve engellerden uzakta proje sahalarına ihtiyaç duyuluyor ama düşük rüzgar hızlarını faydalı işe çevirebilecek, hemen kapımızın önününde erişilebilir olarak bizim kullanımımıza sunulan bu muazzam enerjiyi değerlendirebilecek bir teknoloji geliştirme çabaları es geçiliyor. Birbirlerinden bağımsız olarak İtalya’da, Danimarka’da ve Amerika Birleşik Devletlerinde çalışmalarını yürüten akademik ekipler tam da bu kaygıyla rüzgar enerjisinden alternatif yararlanma metodları üzerine özlelikle son 20 yıldır artan bir hızla çalışmaya devam ediyorlar. Ve çalışmaların sonuçları artık net şekilde göstermiştirki aynı santral sahasından bilinen teknoloji olan yatay eksenli rüzgar türbinleri yerine düşey eksenli rüzgar türbinleri kullanılması durumunda 2 ve hatta 3 kata kadar daha fazla kurulu güç eldesi mümkün. İşte bu çalışmalar insanoğlunun rüzgar enerjisindeki paradigma değişikliği arayışının yansımaları.

İşin enerji üretimi tarafında enerji depolama, şebeke bağımsız enerji arz modelleri, elektrik araçlar, akıllı şebekeler gibi bir çok destekleyici unsurla birlikte artık rüzgar enerjisinden yararlanma yollarımızda da bir paradigma değişimine ihtiyacımız var. Enerjinin tüketimi tarafında ise bam başka bir devrim kapıda. Özellikle blockchain teknolojisi ile enerjiyi satın alma ve satma kültürümüzde köklü değişiklikler yaşamamız olası. Tüm bu gelişmeler ışığıda bir an evvel tabana yayılmış, düşük rüzgar hızlarına ve türbülanslı akışa sahip olsa bile rüzgar enerjisini faydalı işe çevirebilecek teknolojilere ama öncesinde rüzgar enerjisininden yararlanma fikrimizde bir paradigma değişikliğine ihtiyacımız var. 

Endüstriye baktığımıza; 2019 itibariyle tek türbin ile 9,5MW ‘lık kurulu güç mümkün olacak gibi duruyor, peki tüm bu yaşananlar ışığında tüketim noktasından uzakta, merkeziyetçi bir enerji arz modeli olan mega dev türbinler gerçekten çözüm olacak mı? 

Güneş enerjisinde ise durumun biraz daha farklı olduğunu görmek mümkün. Güneş tarafında geleceğin çatı üstü uygulamalarla yer yüzünde enerji ihtiyacının olduğu her noktaya dağınık olarak nüfuz etmiş yapıdaki santrallerde olduğunu görmek ve bunun özel sektör – kamu – tüketici bacaklarında da kabul gördüğünü söylemek işin temel felsefesine uygunluğu açısından doğru olduğunu düşünüyorum. 

Dolayısı ile global ölçekte baktığımızda,  güneş enerji santrallerinin enerji depolama, enerji yönetimi, iletimi ve ticareti alanında yaşanan diğer devrim niteliğindeki gelişmelerle birlikte geleceğin enerji arz modelinde ilk sıralarda olması kaçınılmaz.  

Geleceğin dünyasında, insan yapılarının gök yüzüne bakan her noktasında bir formu ile PV ‘den oluşacağı hayalindeyim. 

UNDISCOVERED WIND MARKET: IRAN !

UNDISCOVERED WIND MARKET: IRAN !

Wind Energy has a special place in the Iranian market. It’s an undiscovered market with a technical capacity of about 40 GW and very attractive priority areas of 15 GW. Despite having about twice the area of Turkey, the fact that the population of the country with almost the same means a much faster investment process for the projects to be developed.

The 3 permits you need to get to develop a wind power plant in Iran are:

  • Environmental Permit from local authorities
  • Grid Connection Permit from TAVANIR or local distributors (depends on your project size)
  • Construction permit from SATBA

Besides this, of course, the right of use of the project area must also be investor. Classically, it is possible to purchase private property through purchase, while state land can be used by long-term rental.

It is possible to say that it’s enough to have 6-9 months for the first three permits and 1-2 months for the PPA signatures. In other words, it is quite possible to make the site ready for construction within 1 year after start-up of the project.

After completing the authorization process, it is time to sign a PPA that provides 20 years’ purchase guarantee. As of today, the feed-in tariff is quite attractive, except for the domestic support contribution. Separate purchase guarantees of 3 classes are offered in Iranian Riyal (IRR), 0-1 MW, 1-50 MW and above 50 MW. With a regulatory formula, the risk of exchange for an investor who uses credit in foreign currency has been eliminated. At the same time, not only exchange rate risk but also inflation in the country, PPA is signed on the basis of the risk of this mechanism, you are allowed to assure yourself against exchange rate risk and / or inflation with a formulation. The important point here is that you can determine as an investor that you want to secure yourself against the exchange rate risk or inflation with a factor of one in this formula which will be effective on the feed-in tariff.

After signing the PPA, you have a valid 20-year purchasing guarantee and a 24-months construction period. As you may have noticed, there is a mechanism that encourages you to keep your hands on the construction phase to not spending any moment of the first 10 years which is the the most profitable period of your 20-year purchase guarantee. Because, in this 24-months period,  If you can not reach the COD of your power plant, your feed-in tariff faces the risk of updating with the current feed-in tariff which can be lower then your own, and you are given an additional 9 months to finalize your construction. If at the end of this 9 months, your power plant is still not in operation, you will be able to get all your rights back from your hand and you can not apply for a license for another 2 years.

When I talked about the previous paragraph, I talked about the most profitable period for the first 10 years, which is why the feed-in tariff for the second decade of the end of 10 years is reduced by the capacity factor of the wind power plant. In general, the more capacity you have, the more decrease of feed-in-tariff you will have.