Enerji Sektörüne Pandeminin Etkileri ve Sektörün Geleceği

IEA (2020), Global Energy Review 2020, IEA, Paris https://www.iea.org/reports/global-energy-review-2020

 

Nisan 2020 itibariyle global nüfusun %54 ünü oluşturan 4.2 milyar insanın kısmen yada tamamen karantina şartlarında yaşadığı bir ortamda diğer sektörler gibi enerji sektörü de derin bir krizin içerisinden geçiyor. İşte tam da böyle bir ortamda, pandeminin 2020 ‘nin ilk çeyreği itibariyle enerji sektörüne etkilerini ortaya koyarak, yılın kalanı için öngörülerini bir rapor olarak sunan Uluslarası Enerji Ajansı (IEA) ‘nın Global Energy Review 2020 başlıklı raporundan öne çıkan satır başlarını bu yazı içerisinde derlemeye çalıştım. Pandemi sürecinde enerji sektörüne ışık tutabilecek diğer tüm kurumlardan gelecek bilgi ve raporları da elimden geldiğince öz halde bu yazı dizisinin bir devamı olarak paylaşmaya gayret edeceğim.

İlk olarak Çin’de ortaya çıkan pandemi hızla dünyanın tamamına yayılarak hayatı adeta durma noktasına getirdi. Çin sadece tek başına global GDP’nin %16’sını üreten, 2019 yılı içerisindeki global enerji talebinin ise %24 ‘ünü oluşturan çok önemli bir aktör. Mart 2020 ‘ye geldiğimizde Çin’de iyileşme sürecinin başlamasına rağmen, dünyanın geri kalanı için henüz en kötü günler görülmemişti. Dünya geneline bakıldığında Mart’ın ortalarından Nisan’ın sonuna kadar geçen sürede kısmen yada tamamen karantina şartlarının uygulandığı ülkelerin toplam enerji tüketimindeki oranı %5’lerden %52’lere fırladı.

IEA, Share of global primary energy demand affected by mandatory lockdowns, January-April 2020, IEA, Paris https://www.iea.org/data-and-statistics/charts/share-of-global-primary-energy-demand-affected-by-mandatory-lockdowns-january-april-2020

Nisan 2020 itibariyle global nüfusun %54, global GDP’nin ise %60’ını oluşturan 4.2 milyar insanın kısmen yada tamamen karantina şartlarında yaşadığı bir ortamda diğer tüm sektörlerde olduğu gibi enerji sektörü de derin bir krizin içerisinden geçiyor. İşte tam da böyle bir ortamda, pandeminin 2020 ‘nin ilk çeyreği itibariyle enerji sektörüne etkilerini ortaya koyarak, yılın kalanı için öngörülerini bir rapor olarak sunan Uluslarası Enerji Ajansı (IEA) ‘nın Global Energy Review 2020 başlıklı raporundan öne çıkan satır başlarını bu yazı içerisinde derlemeye çalıştım. Pandemi sürecinde enerji sektörüne ışık tutabilecek diğer tüm kurumlardan gelecek bilgi ve raporları da elimden geldiğince öz halde bu yazı dizisinin bir devamı olarak paylaşmaya gayret edeceğim.

İlk olarak Çin’de ortaya çıkan pandemi hızla dünyanın tamamına yayılarak hayatı adeta durma noktasına getirdi. Çin sadece tek başına global GDP’nin %16’sını üreten, 2019 yılı içerisindeki global enerji talebinin ise %24 ‘ünü oluşturan çok önemli bir aktör. Mart 2020 ‘ye geldiğimizde Çin’de iyileşme sürecinin başlamasına rağmen, dünyanın geri kalanı için henüz en kötü günler görülmemişti. Dünya geneline bakıldığında Mart’ın ortalarından Nisan’ın sonuna kadar geçen sürede kısmen yada tamamen karantina şartlarının uygulandığı ülkelerin toplam enerji tüketimindeki oranı %5’lerden %52’lere fırladı.

Pandeminin gelişmiş ekonomiler üzerindeki etkileri son derece yıkıcı olmaya devam ederken IMF tarafından açıklanan raporlar da son derece karamsar bir tablo çizmeye devam ediyor. Her yıl %3 ile %5 bandında artan global gayri safi yurt içi hasıla değeri (GDP), pandeminin etkisini kaybetmemesi durumunda büyük buhran ve ikinci dünya savaşında yaşanana benzer sert bir düşüşle karşılaşabilir.

IEA, Global annual change in real gross domestic product (GDP), 1900-2020, IEA, Paris https://www.iea.org/data-and-statistics/charts/global-annual-change-in-real-gross-domestic-product-gdp-1900-2020

Enerjiye olan talep ise bu kez alışıla gelen üretim – enerji ilişkisinin çok dışında bir seyir izliyor. Son kullanıcıların ihtiyaç duydukları ısınma, elektrik yada dijital hizmetlerin alt yapısındaki server gibi araçların enerji talepleri mevcut pandemi nedeniyle azalmaz, hatta artarken, jet yakıtı kimi enerji taşıyıcılara olan talep ise ekonomik daralmanın çok daha ötesinde düşmeye devam etmekte. Ekonomik daralmanın önüne geçilememesi durumunda 2020 yılı sonuna kadar global GDP’nin %6 oranında düşüş yaşaması kuvvetli bir ihtimal olarak masada duruyor.

Yılın ilk çeyreği geride kalırken, bir önceki yılın aynı dönemi ile karşılaştırıldığında enerji talebinde %3.8 ‘lik bir daralma yaşandı. Eğer mevcut süreç olduğu şekliye ilerler, hızlı bir toparlanma yaşanmazsa enerjiye olan talepteki daralmanın yıl sonunda %6’ya ulaşması ön görülüyor, ki bu son 70 yıldır görülmemiş bir talep daralması anlamına geliyor.

IEA, Rate of change of global primary energy demand, 1900-2020, IEA, Paris https://www.iea.org/data-and-statistics/charts/rate-of-change-of-global-primary-energy-demand-1900-2020

İlk çeyrek ele alındığında kömür ve petrol krizden en çok etkilenen iki kaynak olarak göze çarpıyor. Bu iki fosil kaynaktan kömüre olan talep %8, petrole olan talep ise sadece ilk çeyrek sonunda %5 oranında azaldı. Nükleer ve doğalgaz’a olan talepte de düşüş gözlenirken ilk çeyreği büyüme verisiyle kapatan tek enerji kaynağı yenilenebilir enerji oldu.

"ilk çeyrekte büyümeyi başarabilen tek kaynak yenilenebilir enerji"

Yeni tamamlanan projelerin işletmeye alınması, insan hareketliliğine ihtiyaç duymaksızın çalışabilmesi, girdisinin tamamen ücretsiz ve işletilmesi sırasında karbon salımına sebep olmaması nedeniyle rüzgar enerjisi, güneş enerjisi ve hidro enerjinin lokomotifi olduğu yenilenebilir enerjiye olan talep ilk çeyrekte %1,5 oranında artmayı başardı. Bu süreçte tek daralan yenilenebilir enerji pazarı ise insan hareketliliğinin kısıtlanması nedeniyle biyo yakıtlar olduğunun da altını çizmeden geçmeyelim.

Yıllık bazda değişiklikleri şu aşamada öngörmek kolay olmamakla birlikte, petrolde %9’luk bir daralma ile 2012 seviyelerine geri dönüleceği, kömür talebinde ise daralmanın %8’lere yaklaşacağı tahmin ediliyor. Toplam enerji talebindeki daralmanın %6 olacağı ön görülürken, tüm kaynaklar arasında pozitif ayrışan tek kaynak ise yenilenebilir.

IEA, Projected change in primary energy demand by fuel in 2020 relative to 2019, IEA, Paris https://www.iea.org/data-and-statistics/charts/projected-change-in-primary-energy-demand-by-fuel-in-2020-relative-to-2019

İnsan hareketliliğini en aza indirmeye yönelik olarak alınan tedbirlerin belkide en önemli pozitif sonucu ise karbon emisyonlarında meydana gelen ve gelmeye devam düşüş olduğunu söylemek gerekir. 2020 sonunda, tekrar 2010’daki seviyelere düşerek, 2019 değerlerinden %8 daha geriye çekilmesi beklenen karbon emisyonlarındaki düşüş 30.6 Gt mertebelerine olması bekleniyor. Bu beklenti, karbon emisyonlarının kayıt altına alındığı günden bu güne yaşanmış en büyük düşüş olarak tarihe geçecek. Daha önce 30’larda büyük buhran, 40’larda ikinci dünya savaşı, 80’lerde petrol krizi ve son olarak 2008’de finansal kriz sırasında geri çekilen karbon emisyonları hiç bu kadar büyük bir düşüşle karşılaşmamıştı.

IEA, Annual change in global energy-related CO2 emissions, 1900-2020, IEA, Paris https://www.iea.org/data-and-statistics/charts/annual-change-in-global-energy-related-co2-emissions-1900-2020

Hareketliliğin tüm dünyada çok hızlı şekilde azalmasıyla gerek karayolu taşımacılığı gerekse havayolu taşımacılığı da insanlık tarihindeki en sert düşüşü yaşadı. Kimi Avrupa ülkelerinde uçuş sayısı %90 oranında azalırken bu süreç petrole olan talebin de azalmasıyla sonuçlandı.

Uygulanan karantina tedbirleri araç satışlarını da derinden etkiledi. Çin’in Şubat 2020 yılı araç satışları, bir önceki yılın aynı ayına oranla %82 azalırken bu oran Mart ayı için AB ülkelerinde %55 olarak kayıtlara geçti. Benzer şekilde ABD’deki araç satışları %38, Hindistan’daki satışlar ise geçen yılın aynı ayına göre %50 düşüşle gerçekleşti. Elektrikli araç satışlarındaki rakamlar ise AB ülkeleri için umut vericiyken ABD için standart araç satışlarındaki azalma oranını da aşarak farklı coğrafyalardaki alışkanlıkların sonuçlarını yansıttı.

IEA, Evolution of aviation activity in selected countries in early 2020, IEA, Paris https://www.iea.org/data-and-statistics/charts/evolution-of-aviation-activity-in-selected-countries-in-early-2020
IEA, Change in monthly oil demand in selected countries, 2020 relative to 2019, IEA, Paris https://www.iea.org/data-and-statistics/charts/change-in-monthly-oil-demand-in-selected-countries-2020-relative-to-2019

Benim için de karantina sürecinin en merak edilen sorularından bir tanesi, sayısı milyarlarla ifade edilen büyüklükte insanın eve kapandığı durumda elektrik enerjisine olan talebin nasıl değişeceğiydi. IEA ‘nın raporu bu sorunun yanıtını çok net olarak veriyor. 30 ülkeden toplanan verilere dayanarak oluşturulan sonuçlar, tamamen karantina şartları altında yaşayan şehirlerde elektrik enerjisine olan talebin %20 oranında azaldığı yönünde.

Diğer taraftan bu talep düşüşü beraberinde yenilenebilir enerji kaynaklarının lehine yeniden şekillenen bir çeşitliliği doğuruyor. Talepten bağımsız olarak şebekeye entegre edilmiş yenilenebilir enerjiye dayalı santraller, pandemi sürecindeki talep düşümünden en az etkilenen arz kaynağı özelliğini taşıyorlar.

IEA, Reductions of electricity demand after implementing lockdown measures in selected countries, weather corrected, 0 to 40 days, IEA, Paris https://www.iea.org/data-and-statistics/charts/reductions-of-electricity-demand-after-implementing-lockdown-measures-in-selected-countries-weather-corrected-0-to-40-days

2020 içerisinde elektrik enerjisine olan talebin %5 ‘e kadar düşmesi bekleniyor. Bu oran, büyük buhrandan günümüze yaşanan en sert talep azalması olarak kayıtlara geçecek, ayrıca 2008’deki finansal kriz sonrası daralan dünya ile kıyaslandığında tam 8 kat daha fazla bir azalmadan bahsettiğimizin altını çizmeliyiz.

Elektrik enerjisinin arz tarafına baktığımızda ise ilk çeyrekte %2.6 ‘lık bir arz daralması yaşanırken aynı süre içerisinde yenilenebilir enerjiye dayalı elektrik arzı ise %3 büyümeyi başardı. Bu pozitif ayrışmanın önemli nedenlerinden bir tanesi geçtiğimiz yıl içerisinde işletmeye alınan kayda değer miktardaki rüzgar ve güneş enerji santrallerin kurulu güçte çift haneli büyüme rakamlarını yakaladığı trendini söyleyebiliriz. Ayrıca talepteki daralmadan bağımsız ticari modeller ile kurulan bu santraller işletme giderlerinin düşük olması, girdisinin doğal ve ücretsiz olması ile de kriz ortamında işletilmesi en karlı santral türü olarak bir adım öne çıkıyor.

IEA, Electricity mix in the European Union, Q1 2020, IEA, Paris https://www.iea.org/data-and-statistics/charts/electricity-mix-in-the-european-union-q1-2020

Bu güne kadar yaşanan gelişmeler ışığında, Pandemi sonrasındaki toparlanmanın gerek hızlı olduğu, gerekse yavaş olduğu senaryoların tümünde, enerji arzı konusunda bu süreci en az etkiyle atlatacak kaynağın yenilenebilir enerji olduğunu söylemek hiç de zor değil. Diğer taraftan, hızla yeni yatırımların devam ettiği yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı santrallerde, proje geliştirme ve inşaa süreçlerinin mevcut koruma tedbirlerinden çok olumsuz şekilde etkilendiğini söyleyebiliriz. Dünya üzerindeki bir çok pazar, tedarik zincirinde veya izin süreçlerinde yaşanan gecikmeler nedeniyle planlandan daha uzun sürede yeni santrallerini devreye alabilecek. Bu noktada yatırımcıların mevcut yatırım iştahlarını azaltmamak adına bir çok ülke ek süreler tanıyarak yaşanan gecikmelerden sektörün en az zararla etkilenmesini hedefliyor.

Not 1: Raporun tamamına BURADAN erişim sağlayabilirsiniz. 

Not 2: Rapor konu grafiklerin bir kısmı dinamik olarak güncellenmektedir. Grafiğin en güncel haline ve kaynağına, üzerini tıklayarak doğrudan erişim sağlayabilirsiniz. 

Limonata

Çetin Altan’ın 22 Temmuz 2012 tarihli Milliyet yazısından alınmıştır. Tüm yazıya erişmek için lütfen tıklayın.

Yaşamında hiç limonata içmemiş biri, limonatayı çok pahalı bir serinletici sanabilir. Oysa çok ucuz bir serinleticidir. Bir bardak suya bir çorba kaşığı toz şekeri döküp, iyice karıştırdıktan sonra, üstüne doğru dürüst sıkılıp çay süzgecinden geçirilmiş, yarım limon suyu eklersin… Ve hepsini karıştırırsın.
Bardak, görkemli ve uzunca bir bardaksa, yarım yerine bir limon sıkar, bir çorba kaşığı toz şekerini de, iki çorba kaşığı yaparsın…
Bir limonata, dişleri donduracak kadar mı soğuk olmalıdır?
Hayır, bardağın çevresine hafif bir buğu yalazlanması yapacak kadar soğuk olmalıdır.
Ayrıca bardağın içine kalıp buz atılmalı mıdır?
Hayır, gerekiyorsa bir tatlı kaşığı dövülmüş buz atılmalıdır.
Yarım tekerlek bir limon dilimi, bardağın kıyısına mı takılmalıdır, yoksa içine mi konmalıdır?
Bardağın kıyısına konduğu zaman, daha dekoratif olur; dileyen, limonun kokusunu daha keskin duymak isterse, bardağın kıyısına takılmış yarım dilimi bardağın içine atabilir.
İyi bir limonata yapmaya bu kadarı yeter mi?
Yetmez.
Çentilmiş limon kabuğuyla bir sap taze naneyi de, önce limonatanın içinde kısa bir süre tutup, sonra hepsini süzmek gerekir.
Böyle bir limonata ultra süper bir zenginlik sorunu mudur?
Hayır, sadece bir yaşam sevgisiyle, bir yaşam zevki sorunudur.
Bu, çok önemli midir?
Bir kez gelinip, bir kez geçilen dünyayı, en sade koşullar içinde dahi, ıskalamamanın göstergesi olduğu için, çok önemlidir.
Sabahları bir saat yürüdükten sonra, duş almak da öyledir.

Bunları sen yapabiliyor musun?
Hayır.
Neden?
Çünkü bunları bir tek kişi yapamaz. Özenler ve incelikler, ortak bir yaşam kültüründen, kişilerin yaşamına kadar uzanmıyorsa; limonata yapmaya kalktığın zaman, önce evde limon bulamazsın. Limonu almak için dışarı çıktığın zaman da, zaten limonata içme isteğin küllenmiş olur. Dişini sıktın, limonu alıp geldin. Kör bıçak, limonu doğru dürüst kesmez. Buzdolabına su konulması unutulmuştur. Yahut dolap tam o sırada söndürülmüştür. Yahut limon sıkacağını komşu almıştır. Zaten nane de yoktur. Çay süzgeci yıkanmamıştır. Görkemli uzun bardak bir gün önce kırılmıştı. Ama limonata yerine, soğuk maden suyu vardır… Ve yeni icatlar çıkarmak da, insanı üzmekten başka hiçbir işe yaramaz…
Bardağı hafif buğulu, kıyısına yarım limon dilimi takılmış, içinde bir tatlı kaşığı çıngıltılı buz kırığı, azıcık limon kabuğuyla, taze nane kokan, limonatayı içemezsin. Yerine maden suyu içersin.

Yaşam sevgisi bir kültürdür. Tıpkı çiçek sevgisi, tıpkı müzik sevgisi, tıpkı yüzme sevgisi gibi…
Bu sevgi ya vardır, ya yoktur.
Böyle bir sevgi pekişmemişse; orada insanlar, ne yaratıcı bir yaşama, ne sağlıklı bir aşka, ne keyifli bir yücelmeye fazla kulaç atamazlar…
Kafası yarım kesik bir horoz gibi, çırpınır, bunalır, önüne geleni suçlar; ne istediğini, ne aradığını, daha doğrusu ne halt edeceğini bir türlü tam kestiremez ve kendilerini de, canım yaşamı da ziyan zebil ede ede, sönüp giderler.
Yaşam sevgisi; enerjinin, yaşam zevkini kuşaklar boyu ortaklaşa yoğurmasından oluşur.
Enerji yoksa orada sadece kurnazlık vardır. Kurnazlık da, yaşam sevgisiyle yaşam zevkinin en amansız celladıdır.

Bir Tatilin Karbon Ayak İzi

2019 Ramazan bayramı herkes için uzunca bir tatil oldu. Ülke olarak tatil yapmaya ihtiyacımızın olup olmadığı bende hep bir soru işareti olmuştur. Zira çalışmaya çok ihtiyacı olan ancak yoğun ülke gündemi sebebiyle bir o kadar da dinlenmenin hak olduğu başka bir ülke var mıdır bilmiyorum.

İtiraf etmeliyim ki biz de yeni nesil çoğumuz gibi ramazan bayramını bir tatil olarak değerlendirenlerden olduk. Oğlumun dünyaya gelmesinin ardından ilk kez eşim ve bir buçuk yaşındaki oğlumla birlikte ev dışındaki görece uzun tatil deneyimimizi çok şükür son derece keyifle ve dinlenmiş olarak atlattık. Tabii ki tüm ülkede yaşandığı gibi bizde de bir yolculuk söz konusuydu. Her ne kadar otel tatili yapmış olsak ve tatil sırasında otelden çıkmamış olsak dahi, otele gidiş ve dönüş sırasındaki bu olağan dışı seyahat ile doğayı ne kadar kirlettiğimizi merak ettim, ve bu yazı ortaya çıktı.

Temel olarak, evden çıkıp otele varana kadar ve dönüş yolunda da otelden çıkıp eve varana kadar geçen sürelerdeki aracın yakıt tüketimi üzerinden basit bir hesapla bu tatilimizin karbon ayak izini hesaplamaya çalıştım.

Sabah erken saatlerde evden çıkmayı başardık (bizim için önemli bir milestonu daha aşmış olmaktan mutluyum), zira birazdan paylaşacağım yol bilgisayarına göre benzin aldıktan sonra saat 07:29 olarak gözüküyor ki bu saatlerde yolda olmak özellikle oğlumun doğumundan sonra bizim için çok büyük bir başarıdır. Her ne kadar evden çıktıktan sonra bir kaç km yol alıp benzinliğe girmiş olsam dahi, aracın yol bilgisayarını benzinlikte sıfırladığım için bu ilk kısımdaki tüketimi yok sayarak devam ediyorum. Bu durumda izlediğimiz rota yaklaşık olarak aşağıdaki gibiydi:

Google Maps tarafından verilen tatil rotamız

Google Maps bize 303km sonra varacağımızı bildiriyor ancak biz toplamda 317km yol yaparak ulaştık. Bunun ise yol üzerinde kahvaltı için giriş/çıktığımız Akyaka’daki ekstra yoldan kaynaklandığını düşünüyorum:

Varış noktamızdaki özet seyahat bilgilerimiz

Buradaki özet bilgilere göre benzinlikten çıkış saatimiz 07:29 ve varış saatimiz 12:44 iken, bu sürenin 3 saat 45 dk lık kısmında yolda olmuşuz ve bu süre içerisinde ortalama 87.4 km/saat hızla kat ettiğimiz 317 km yolu 5 lt/100 km gibi bir yakıt tüketimi ile tamamlamayı başarmışız. Yolda trafik olmaması 5lt/100 km gibi bence başarılı bir yakıt tüketimini yakalamama sebep olduğunu düşünüyorum.

Otele girdikten sonra bir daha otomobili kullanma ihtiyacımız olmadı. Yani tatil sonrasında yanı rotayı kullanarak dönüşe geçtik ve yol bilgisayarımız kaldığı yerden kayıt almaya devam etti. Dönüş yolunda ise tatil dönüşü trafiğine kaldığımız için ortalama hızımız düşerken beklendiği gibi yakıt tüketimimiz gidişe göre arttı:

Gidiş ve dönüş yollarındaki toplam seyahatimiz için özet bilgiler

Gidiş ve dönüşün ortalamasına bakacak olursak, dönüş yolundaki artan tüketim nedeniyle tablo giderken olduğundan biraz daha başarısız duruyor. Sonuç olarak bu tatilimizde süresince:

Toplam Gidilen Yol 631 km
Toplam Seyahat Süresi 8 saat
Ortalama Yakıt Tüketimi 5.3 lt / 100km
Ortalama Hız 81.8 km / saat
Toplam Karbon Salımı ???

 

Evet gelelim bu 631 km lik seyahat sonunda doğayı ne kadar kirlettiğimize. Bence artık yeni üretilen tüm araçlarda karbon salımı bilgisi de standart olarak yol bilgisayarlarında verilmeli. Benim aracımda böyle bir bilgi olmadığı için harici bir web sitesinden destek almak durumunda kaldım. Bu konuda bir çok kaynak bulmak mümkün, ben CARBON FOOT PRINT ‘i tercih ettim.

Yakıt tüketimimi bildiğim için aracın marka / modelini bilgisine gerek olmadan hesaplanabilecek bir sonuç olmasında rağmen, ortalama yakıt tüketimini bilmeyenler için bir data base ‘den aracın marka ve modelini seçerek de sadece gidilen yol’a göre yaklaşık bir sonuç üretebiliyorsunuz. Ancak benim durumumda ben net olarak yakıt tüketimimi bildiğim için doğrudan bu girdiyi kullandım, yine de zorunlu olarak aracımın marka modelini istediği için girmek durumuda kaldım ancak bu yazının konusu olmaması nedeniyle bu bilgileri kapatarak paylaşmayı tercih ettim:

Tatil yolculuğumuz sebebiye 0.09 Ton karbon salınımına sebep olduk

Ve sonuç olarak bu ekstra yolculuğumuzun doğaya 0.09 TON Karbon salımıyla sonuçlandığını söyleyebilirim. Esasen tatil sırasındaki tüm aktivitelerimiz de bir karbon salımına sebep oldu, ancak buradaki sorumluluğun ticari bir işletme olması sebebiyle otelde olduğu kanısındayım. Dolayısı ile umarım ilerleyen dönemlerde oteller de CARBON-FREE hale geçerler. Veya diğer bir opsiyon ise, başlangıçta tatilimi satın alırken carbon-free bir tatil yapmak isteyip istemediğimi sorabilir ve benden bu karbonu offset lemek için ek bir ödeme talep edebilirdi.

Ben ise bu salınımı offsetlemek için TEMA VAKFI aracılığı ile ailemizin her bir ferdi için 1 fidan olmak üzere toplamda 3 fidan bağışında bulundum. Biliyorum ki yetişkin bir ağaç saatte ortalama 2.3 kg karbondioksiti bünyesine alıyor ve karşılığında doğaya 1.7 kg oksijen salıyor. Bu sayede doğaya saldığımızdan karbondan daha fazlasını yıllar içerisinde doğadan toplamanın mutluluğunu yaşıyoruz:

Bu yazıyı, her geçen dün daha fazla anormaliteyle karşı karşıya kaldığımız doğamıza olan etkilerimize dikkat çekebilmek için kaleme aldım. Umuyorum misafir olduğumuz yer küreden aldıklarını yerine koyma bilincine sahip nesiller yetiştirebiliriz. Biz onlardan olmadık, maalesef.

 

Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı

Dost Kazanma ve İnsanları Ekileme Sanatı, ilk defa 1937’de sadece beş bin adet olarak basıldı. Dale Carnegie de yayıncı Simon ve Schuster da kitabın bu miktardan fazla satmasını beklemiyorlardı. Fakat kitap onları şaşırtacak bir şekilde, birden birde büyük bir sansasyon yarattı ve artan talebi kaşılayabilmek için baskı üzerine baskı yapıldı. Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı, tüm zamanların en çok satan kitaplarından birisi olarak yayıncılık tarihindeki yerini aldı. Neredeyse yarım asır sonra hala aynı hızda satmaya devam etmesi göz önüne alınırsa, kitabın insanların en hassas noktasına temas ettiği ve sadece buhran sonrasına özgü olmayan bir takım ihtiyaçlara yanıt verdiği anlaşılıyor. 

Kitap dört bölümden oluşuyor, burada her bölümde yer alan alt prensipleri başlıkları ile vereceğim. Kitabı okuyanlar her bir prensip için daha fazla bilgiye erişme şansını, yaşanmış örneklerle inceleme ayrıcalığını yaşayacaklar. 

BÖLÜM 1 – İNSANLARLA İLİŞKİLERDE TEMEL YÖNTEMLER

  1. Eleştirmeyin, kınamayın ve şikayet etmeyin
  2. Dürüst ve içten övgüyü esirgemeyin
  3. Karşınızdakinde istek uyandırın

BÖLÜM 2 – İNSANLARIN SİZDEN HOŞLANMASINI SAĞLAMANIN ALTI YOLU

  1. Başkalarıyla içtenlikle ilgilenin
  2. Gülümseyin
  3. Kullanılan dil ne olursa olsun, kişi için önemli olan ve kulağa en hoş gelen söz, kendi ismidir
  4. İyi bir dinleyici olun. Diğer insanların kendilerinden söz etmeleri için cesaret verin. 
  5. Karşınızdaki kişinin ilgilendiği konulardan söz edin. 
  6. Karşınızdaki kişiye önemli bir kişi olduğunu hissettirin ve bunu içtenlikle yapın.

BÖLÜM 3 – İNSANLARIN SİZİNLE FİKİR BİRLİĞİNE VARMALARINI NASIL SAĞLARSINIZ

  1. Bir tartışmadan sonuç almanın tek yolu o tartışmadan kaçınmaktır.
  2. Başkalarının görüşlerine saygı duyun, asla “yanılıyorsun” demeyin
  3. Eğer hatalıysanız bunu hemen içtenlikle kabul edin.
  4. Daima dostça yaklaşın
  5. Karşınızdakine “evet, evet” dedirtin
  6. Bırakın karşınızdaki daha çok konuşsun
  7. Bırakın karşınızdaki fikirlerin kendisinden çıktığını sansın. 
  8. Olayları karşınızdaki kişinin bakış açısıyla görmeye çalışın.
  9. Karşınızdaki insanın fikir ve arzularına anlayış gösterin.
  10. Daima insanların hassas oldukları konulara değinin.
  11. Fikirlerinizi dramatize edin.
  12. Meydan okuyun

BÖLÜM 4 – LİDER OLMAK: İNSANLARI İNCİTMEDEN YA DA RAHATSIZ ETMEDEN DEĞİŞTİRMENİN YOLLARI

  1. Konuşmaya içten bir övgü ve iltifatla başlayın
  2. İnsanlara hataları dolaylı yollardan anlatarak gösterin.
  3. Karşınızdaki insanı eleştirmeden önce kendi hatalarınızdan bahsedin. 
  4. Emir vermek yerine sorular sorun.
  5. Gerçek bir liderseniz kimsenin hatasını yüzünüze vurmayın.
  6. En küçük bir gelişmeyi bile övün., beğenilerinizde içten, övgülerinizde cömert olun
  7. Karşınızdaki kişiye korumak isteyeceği bir özellik yakıştırın. 
  8. İnsanları yüreklendirin, hataların kolayca düzelecek diş gibi görünmesini sağlayın
  9. İnsanların isteklerinizi seve seve yerine getirmelerini sağlayın. 

YENİLENEBİLİR’DE DÜNDEN BU GÜNE

Bu günün yenilenebilir enerji trendlerinin nereden geldiği hakkında bir kaç satır..

Rüzgar endüstrisindeki gelişimi okumak için geriye gitmek gerekir. İnsanoğlu 1800’lerin ikinci yarısı itibariyle, petrolü yakarak muazzam güçlere hükmedebileceğini fark etti. Ve o yıllardan, sanayi devriminden bu yana hep daha fazla, daha büyük, daha çok üretmek için mücadele veriyor. Doğrusu bu mudur üzerine düşünmek lazım, ancak rüzgar endüstrisindeki tek türbinden hep daha fazlasını üretme azmini, ben 1800’lerin ikinci yarısı ile 1900’lerin ortalarına kadar yaşanan bu “daha büyük” anlayışının bir iz düşümü olarak okuyorum. Mühendisler artan kanat çapları ve kule yüksekliklerini karşılamak için aralıksız malzeme ve imalat teknolojileri geliştirmeye devam ederken, türbinlerin nakliyeleri, işletmeleri ve bakımları her geçen gün daha maliyetli olacak şekilde ilerliyor. Hala tek noktadan daha fazla enerji üretebilme kabiliyetleri bu trendi ticari kılsa dahi sürdürülebilir kılmıyor.

Diğer taraftan, gelinen noktada dev türbinlerin birbirlerinin akışlarını bozmadan verimli çalışmaları için geniş, şehirlerden ve engellerden uzakta proje sahalarına ihtiyaç duyuluyor ama düşük rüzgar hızlarını faydalı işe çevirebilecek, hemen kapımızın önününde erişilebilir olarak bizim kullanımımıza sunulan bu muazzam enerjiyi değerlendirebilecek bir teknoloji geliştirme çabaları es geçiliyor. Birbirlerinden bağımsız olarak İtalya’da, Danimarka’da ve Amerika Birleşik Devletlerinde çalışmalarını yürüten akademik ekipler tam da bu kaygıyla rüzgar enerjisinden alternatif yararlanma metodları üzerine özlelikle son 20 yıldır artan bir hızla çalışmaya devam ediyorlar. Ve çalışmaların sonuçları artık net şekilde göstermiştirki aynı santral sahasından bilinen teknoloji olan yatay eksenli rüzgar türbinleri yerine düşey eksenli rüzgar türbinleri kullanılması durumunda 2 ve hatta 3 kata kadar daha fazla kurulu güç eldesi mümkün. İşte bu çalışmalar insanoğlunun rüzgar enerjisindeki paradigma değişikliği arayışının yansımaları.

İşin enerji üretimi tarafında enerji depolama, şebeke bağımsız enerji arz modelleri, elektrik araçlar, akıllı şebekeler gibi bir çok destekleyici unsurla birlikte artık rüzgar enerjisinden yararlanma yollarımızda da bir paradigma değişimine ihtiyacımız var. Enerjinin tüketimi tarafında ise bam başka bir devrim kapıda. Özellikle blockchain teknolojisi ile enerjiyi satın alma ve satma kültürümüzde köklü değişiklikler yaşamamız olası. Tüm bu gelişmeler ışığıda bir an evvel tabana yayılmış, düşük rüzgar hızlarına ve türbülanslı akışa sahip olsa bile rüzgar enerjisini faydalı işe çevirebilecek teknolojilere ama öncesinde rüzgar enerjisininden yararlanma fikrimizde bir paradigma değişikliğine ihtiyacımız var. 

Endüstriye baktığımıza; 2019 itibariyle tek türbin ile 9,5MW ‘lık kurulu güç mümkün olacak gibi duruyor, peki tüm bu yaşananlar ışığında tüketim noktasından uzakta, merkeziyetçi bir enerji arz modeli olan mega dev türbinler gerçekten çözüm olacak mı? 

Güneş enerjisinde ise durumun biraz daha farklı olduğunu görmek mümkün. Güneş tarafında geleceğin çatı üstü uygulamalarla yer yüzünde enerji ihtiyacının olduğu her noktaya dağınık olarak nüfuz etmiş yapıdaki santrallerde olduğunu görmek ve bunun özel sektör – kamu – tüketici bacaklarında da kabul gördüğünü söylemek işin temel felsefesine uygunluğu açısından doğru olduğunu düşünüyorum. 

Dolayısı ile global ölçekte baktığımızda,  güneş enerji santrallerinin enerji depolama, enerji yönetimi, iletimi ve ticareti alanında yaşanan diğer devrim niteliğindeki gelişmelerle birlikte geleceğin enerji arz modelinde ilk sıralarda olması kaçınılmaz.  

Geleceğin dünyasında, insan yapılarının gök yüzüne bakan her noktasında bir formu ile PV ‘den oluşacağı hayalindeyim. 

Yenilenebilir Enerji’ye Dair Felsefe Notu

Büyük resim içerisinde yenilenebilir enerjinin durduğu noktayı tespit etmek ve gelecekte var olacağı konumunu ön görebilmek için, yenilenebilir enerji “kavram”’ını iyi anlamış olmamız gerekir. Biz yenilenebilir enerjiyi algılayabilmek için genellikle fosil kaynaklarla kıyaslayarak, yer yüzü var olduğu sürece bizimle birlikte olacak sınırsız bir enerji kaynağı olarak tanımlarız, enerji dönüşümü sonrasında sıfır emisyon yaratması, maliyetlerinin her geçen gün düşmesi gibi teknik kavramlar etrafında dolaşırken belki de işin “öz” ‘ünü ıskalıyoruz. Tipik bir fosil enerji kaynağı olan kömür, yer yüzünün sadece %5 ‘ine konumlanmış durumdayken tüm bu enerji savaşları işte bu denli limitli bir erişilebilirliğe sahip kaynaklar içindir. Öte yandan yenilenebilir enerji, hemen şu anda dahi bulunduğumuz bu binanın penceresini açtığınızda, kapısına çıktığınıza erişebileceğiniz kadar hayata difuz etmiş durumdadır. Kaynağa “erişilebilirlik” açısından baktığınızda güneş ve rüzgar enerjisi kadar “adil” ulaşılabilir başka bir enerji kaynağı olmadığını söylemek yanlış olmaz. 2018 ‘in dünyasında enerjiye erişimi tıpkı gıdaya ulaşım, temiz suya ulaşım, temel eğitime erişim gibi en temel insan hakkı olarak görmek gerekir.

Sadece “yanlış” bir ailede dünyaya geldiği için günde 3-4 $ kazanabilmek uğruna günün 15-16 saati bir tekstil atölyesinde çalışmak zorunda olan Bangladeş’li bir tekstil işçisi ile, sadece ve sadece “doğru” ailede dünyaya geldiği için doğduğu günden öldüğü güne kadar hayatını ayrıcalıklı yaşayan İngiliz Kraliyet Ailesi bireylerinin güneş enerjisine ve rüzgar enerjisine erişimi şansı eşittir. 

Bu mesajı çok doğru okumak, işin özünü, felsefesini ıskalamayan politikalar geliştirmek zorundayız. Eğer doğru adımları atarsak yarının dünyası, merkeziyetçi enerji yönetiminden uzak, üretimle tüketimin aynı noktada konumlandığı bir arz-talep mekanizması bize sunacak gibi gözüküyor. 

Kendini Yönetmek

The Social bölümünün ilk yazısına da ancak Drucker üstad yakışırdı diye düşünüyorum. Peter F. Drucker ‘in 1999 ‘da yayınlanan Kendini Yönetmek adlı makalesinden altı çizilmesi gereken kimi noktaları paylaşmaya çalışacağım. Zira her an her şeyi yönetmeye talip olan bizlerin öncelikle kendimizi iyi yönetmeye ihtiyacımız var.

Emsali görülmemiş fırsatlarla dolu bir çağda yaşıyoruz: Yeterince hırsınız, motivasyonunuz ve zekanız varsa hangi kademeden başlamış olursanız olun, mesleğinizin zirvesine yükselebilirsiniz.

Başarılı olmak için kendinizi çok iyi anlamış olmanız gerekiyor. En güçlü yanlarınız nelerdir? Peki ya en tehlikeli zayıflıklarınız?

Hep zayıf yönlerimizi keşfetmenin peşine düşürüyor sistem bizi, halbuki güçlü yanlarımızı daha güçlü kılmanın değeri paha biçilmez. Bu durumda öncelikle kendisini tanıması gerekiyor insan; Güçlü yanları nedir? Nasıl çalışmayı tercih eder? Değerleri nedir?

Güçlü yanlarını keşfetmenin önemli bir yolunun geri bildirim analizi olduğunu öne sürüyor Drucker. Kilit bir eyleme yada projeye başlandığında beklentilerin ne olduğunu somut olarak belirleyip, 9 – 12 ay sonrasında bir durum değerlendirmesi yapmak, güçlü yönlerinizi keşfetmenize yardımcı olabilir.

Akabinde ise her şeyden önce güçlü yanlarımıza odaklanmalı, buradaki performansımızı birinci sınıftan mükemmelliğe taşımak için emek harcamalıyız. Bu günümüz eğitim sisteminin aksine, yeni bir alanda yetkinlik kazanmak yerine, hali hazırda iyi bir performans sergilediğimiz, uzmanlı olduğumuz bir alanda mükemmel olmayı hedefe koyuyor. İyiden mükkemmeliğe giden yolda harcanan enerjinin, sıfır noktasından idare eder noktasına ulaşana kadar harcanan enerjiden çok daha az olacağı kanısında Drucker.

Güçlü yanlarınızı keşfedilir ve üzerine gidilirken, zayıf olunan alanlarlar da fark edilmeli. Bu konudaki riskleri tanımlarken;

Kendinizi beğenmişliğin nerede sizi yetersiz kılan bir cehalete sahip olduğunu keşfedin ve bunun üstesinden gelin.

diyor üstad. Son derece net olsa gerek.

İlerleme sürecinde belkide en önemli farkındalık, insanın nasıl öğrendiğini keşfetmesidir. Kimi insan sadece okuyarak öğrenirken, kimisi yazarak daha hızlı ve kalıcı öğrenir. Benim de ikinci gruba girdiğimi söylemek yerinde olacaktır. Gerek akademik gerekse profesyonel hayatımda yazı araçları ve defterlerin benim için hep bir hobi olduğunu düşünürdüm, şimdi fark ediyorum ki not almak ve yazmak benim için bir öğrenme aracı aslında. Gecenin 00:46’sında bu satırların ekrana yansıması da aslında bir öğrenme çabası, bir tekrar. Pek tabii ki benim dışımda dönüp okuyacaklar olur ise  bulacakları öz(ler) bu sürecin bir yan ürünü olacaktır. Kimileri ise yazmaktan farklı olarak çok fazla not almayı tercih ederler, Beethoven gibi. Beethoven arkasında fazlaca sayıda müsfedde defter bırakmış ancak beste yaparken bu defterlere bir kez olsun bakmamıştır. Bu defterleri neden sakladığını soranlara ise “Eğer hemen yazmazsam unuturum. Müsvedde deftere geçirirsem unutmam ve tekrar bakmak zorunda kalmam” yanıtını vermiştir.

Kendinizi geliştirme planları yada yeni girişimler için 18 ay’ı geçmeyen planlamalar yapılmasını öneriyor yazar, zira hepimizin az çok tecrübe ettiği üzere daha uzun süreli planlar uygulanabilir, takip edilebilir olmaktan çıkıyor. Eğer daha uzun vadeli planlar üzerine çalışıyorsanız, en uzunu 18 ay olan alt görevlere bölmek mantıklı olabilir.

İlk yazı burada kalsın. Devamı gelecek. Bu yazıda canlı olarak güncellenip son şeklini zamanla alacak. Esas olan, gece yastığa başımızı koyduğumuzda, sabah uyanan ben’den daha bilgin olmak ise savaşımız, karalamaya devam.

 

EŞLİ OLARAK ÇALIŞAN DÜŞEY EKSENLİ RÜZGAR TÜRBİNLERİ

İskender Kökey1

Ziya Haktan Karadeniz2, Alpaslan Turgut3, Sercan Acarer4

1Dokuz Eylül Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Makina Mühendisliği Ana Bilim Dalı 2İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, Makina Mühendisliği Bölümü, 3Dokuz Eylül Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Makina Mühendisliği Bölümü, 4İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, Makina Mühendisliği Bölümü

ÖZET

Rüzgar enerjisine olan talebin artması ve gelişen teknoloji ile birlikte yatay eksenli rüzgar türbinlerinin (YERT) süpürme alanları, kule, kanat yükseklikleri ve dolayısıyla türbin başına üretebilecekleri güç her geçen gün artmaya devam etmektedir. Bu gelişim, üretim, nakliye, kurulum, işletme ve bakım gibi süreçlerde de birçok problemi beraberinde getirmektedir. Ayrıca, birden çok YERT’in bir arada kullanılması ile oluşturulan rüzgar enerji santrallerinin (RES) önemli bir problemi ise artan kanat çapları nedeniyle her bir YERT’in oluşturduğu gölge etkisini en aza indirmek için iki türbin arasında bırakılması gereken alandır. YERT’lerin birbirleriyle olan etkileşimlerini en aza indirerek rüzgar enerjisinden maksimum faydalanmak için hakim rüzgar hızı doğrultusunda 6-10 kanat çapı, hakim rüzgar hızına dik doğrultuda ise 3-5 kanat çapı boşluk bırakılarak konumlandırılmaları gerekmektedir [1][2]. Bu durum, santral sahasında birim taban alanı başına üretilebilecek gücün metrekare başına 3~5W aralığında sınırlanmasına neden olmaktadır. Diğer taraftan son yıllarda artarak devam eden akademik çalışmalar, düşey eksenli rüzgar türbinlerinin (DERT) eşli ve gruplar halinde kullanılması ile oluşturulan RES’lerdeki güç yoğunluğunun, YERT’ler kullanılarak oluşturulan RES’lere göre 3-4 katına çıkabileceğini göstermiştir [4]. Bu bildiri kapsamında, son yıllarda akademik çalışmalarda oluşan bu haraketlilik incelenmiş ve bu akademik çalışma sonuçlarının sektöre etkileri irdelenmiştir. 1990 yılından günümüze kadar yapılan akademik çalışmalar incelendiğinde özellikle son 10 yıllık dönemde, düşey eksenli rüzgar türbini çalışmalarının sayısında hızlı bir artış olduğu görülmüştür[5]. Bu akademik yayınlara rağmen hala DERT’lerin enerji soğurma mekanizmaları ve eşli çalışmaları durumundaki enerji etkileşimleri tam olarak açıklanabilmiş değildir. Bu çalışmada ayrıca güncel literatür ışığında ortaya çıkan yerli teknoloji geliştirme fırsatları değerlendirilmiş, yerli imalat fırsatının Türkiye’nin ihracatına koyabileceği katma değer vurgulanmıştır. Diğer taraftan akademik incelemelere konu olabilecek yeni çalışma alanlarına değinilmiştir. Ayrıca DERT’lerin, YERT’ler ile oluşturulmuş mevcut santral sahalarından daha fazla enerji üretilmesini sağlayacak şekilde kullanılmasının önünü açacak, çalı-ağaç kavramı tanıtılarak RES’lere sağlayacağı avantajlar belirtilmiştir.

  1. GİRİŞ 

Fosil kaynakların tükendiği gerçeğinin gün yüzüne çıkması ile birlikte yenilenebilir enerji kaynaklarına olan ilgi her geçen gün artmaya devam etmektedir. Arz güvenliğinde yaşanan bu sorunun yanı sıra talep tarafındaki artış da devam etmekte dolayısı ile sürdürülebilir bir enerjiye olan ihtiyaç sadece kaynağın tükenmesinden kaynaklı olarak değil aynı zamanda talepteki artışın sürekli olmasıyla da ortaya çıkmaktadır. Diğer taraftan her geçen gün artan politik riskler
ve savaş tehditleri, enerji bağımsızlığı ve arz güvenliğini hiç olmadığı kadar önemli kılmıştır.

Şekil 1. Yeryüzündeki kömür rezervlerinin dağılımı [6].

Yenilenebilir enerji kaynakları ile fosil temelli enerji kaynaklarını birçok açıdan kıyaslamak mümkün iken yaşanan bu gelişmeler ışığında, kaynağa erişilebilirlik açısından karşılaştırmak yerinde olacaktır. Global rezerv haritası Şekil 1’de sunulmuş, tipik bir fosil enerji kaynağı olan kömür ele alındığında yeryüzünün sadece %5’lik kısmında konumlanmış olduğu görülmektedir[7]. Bunun karşısında ise Şekil 2 ‘de görüldüğü gibi yeryüzünün hemen her noktasında erişilebilir durumda olan, sürdürülebilir ve yenilenebilir bir enerji kaynağı olan rüzgar enerjisi ile yer kürenin enerji ihtiyacının 20 katından daha fazlası, 250 trilyon Watt’lık bir güç elde etmek mümkündür[8]. 19. yy’ın ikinci yarısından bu yana, sanayi devriminin etkileri ile merkeziyetçi ve büyük kapasiteli üretim stratejilerinin sektöre yansıması olarak, tek noktadan büyük güçler üretmek üzere yürütülen yoğun çalışmalar, her geçen gün artan kanat çapları ve kule yükseklikleri olarak kendisini göstermektedir. Ancak tüm gelişmelere rağmen, kurulu rüzgar gücünün çok sınırlı kalması, mevcut teknolojinin rüzgar enerji potansiyelini faydalı işe çevirmekte yetersiz kaldığını ortaya koymakta ve bu sebeple rüzgar enerjisinden yararlanma yönteminde yeni bir bakış açısına ihtiyaç duyulmaktadır.

Şekil 2. Global ortalama rüzgar hızı haritası [Copyright © 3Tier Inc.]

 

  1. RÜZGAR ENERJİ SANTRALLERİNDE TABAN ALANI BAŞINA GÜÇ YOĞUNLUĞU

Günümüzde enerji üretimi için YERT’ler kullanılmakta ve birden fazla YERT’in aynı sahaya yerleştirilmesi ile RES’ler kurulmaktadır. Her ne kadar gelişen teknoloji ve üretim teknikleri ile YERT’lerin göbek yükseklikleri ve kanat çapları hızla artmaya devam etse bile, bu artış beraberinde bir takım uygulama sorunlarını da getirmektedir. Boyutları artan YERT’lerin üretimi, proje sahasına nakliyesi, montajı gibi operasyonel zorlukların yanı sıra, birbirleri ile olan etkileşimlerinin minimuma indirilmesi için iki YERT arasında bırakılması gereken boşluk da artmaktadır. Artan kapasitedeki RES’ler için gerekli kullanım alanının artması ise YERT’ler ile kurulmuş RES’lerin çevresel ve sosyal etkilerini de tartışma konusu haline getirmektedir. Diğer taraftan RES’lerin atmosferik akış içerisindeki kinetik enerjiyi soğurarak, serbest rüzgar hızını düşürdüğü bilinmektedir. Akışın sürdürülebilir olarak devam etmesi, atmosferin üst tabakalarından daha alt tabakalarına kinetik enerji transferi ile mümkün olmaktadır. Bu durum büyük ölçekli RES’lerin soğurabileceği kinetik enerjinin ancak belirli bir limite kadar mümkün olacağını göstermektedir. Miller ve arkadaşları 2015 yılında yaptıkları çalışma ile bu limitin 1W/m2 ile sınırlı olacağını göstermişlerse bile şu an için modern RES’lerin taban alanı başına güç yoğunluğunun 3 – 5 W/m2 mertebelerinde olduğu bilinmektedir[4][9].

DERT’ler ise farklı şekillerde uygulama alanları Şekil 3’de görülebileceği gibi sahada tekil olarak kullanılabilecekleri gibi eşli olarak da konumlandırılabilirler. Ayrıca birden çok eşli DERT’in bir arada gruplar halinde de kullanılması mümkündür.

Şekil 3. Tekil, eşli ve eşli gruplar halinde çalışan DERT’lerin şematik yerleşim planı ve art izi oluşumu

Yapılan çalışmalar, düşey eksenli Darrieus tipi rüzgar türbinlerinin eşli şekilde çalıştırılıp, gruplar halinde sahaya konumlandırılması ile oluşturulan RES’lerde taban alanı başına güç yoğunluğunun YERT’ler ile kurulan modern RES’lere oranla 3 – 4 kat daha fazla olduğunu göstermiştir. Şekil 4 ile görülebilecek bu çarpıcı sonuç, aynı santral sahasına 3 – 4 kat daha fazla güç kurulabileceğini ve taban alanı başına güç yoğunluğunun 20 W/m2‘ye kadar yükseltilebileceğini ortaya koymaktadır [4].

Şekil 4. YERT’ler ile kurulmuş günümüz modern RES’leri ile eşli ve gruplar halinde çalışan DERT’ler ile kurulmuş RES’lerde oluşan güç yoğunluğu. ([4]’den uyarlanmıştır)

 

  1. DÜŞEY EKSENLİ RÜZGAR TÜRBİNLERİ’NDE AKADEMİK VE SEKTÖREL FIRSATLAR

DERT’ler üzerine yapılan akademik çalışmalar 1930’lara kadar ulaşmasına rağmen 1990’lardan itibaren az sayıda üretilen yayınla belirgin hale gelmiş, 2009 yılı sonrasında ise yoğun bir gelişim göstermiştir. Web of Scince veri tabanı üzerinde yapılan bir araştırmada başlığında “Vertical axis wind turbine”, “Darrieus” ve “Savonius” terimleri geçen yayın sayılarının yıllara bağlı değişimi incelenmiş ve 2009 yılı itibariyle yaşanan hızlı gelişme ortaya konulmuştur (Şekil 5) [5] .

Şekil 5. DERT’lere ait yayınların yıllara bağlı değişimi.

DERT’lerin çalışma durumlarında oluşan akış şartları, YERT’lere göre çok daha karmaşık ve incelenmesi güçtür. Son yıllarda oluşan akademik hareketliliğin bir sebebinin bu karmaşık akış analizlerini hızlı ve ekonomik olarak gerçekleştirebilecek bilgisayar teknolojisinin gelişmesi olduğu düşünülebilir. Diğer taraftan tüm bu gelişmelere rağmen literatürün DERT’ler hakkında halen kısıtlı içeriğe sahip olması, bu konuda akademik düzeyde çalışmak isteyen bilim ekipleri için motivasyon kaynağı oluşturmaktadır.

Kentsel ve kırsal alanlarda kullanılan türbinler genel olarak küçük ölçekli rüzgar türbini (100 kW altı) sınıfındadır. Dünya Rüzgar Enerjisi Birliğinin 2015 küçük ölçekli rüzgar türbini pazar raporunda (2015) üreticilerin çoğunun (%74) sadece YERT tasarımına odaklandığı, %18’lik kısmının sadece DERT tasarımı yaptığı ve %6’lık kısmının da her iki teknolojiye odaklandığı raporlanmıştır. Kentsel bölgelerde rüzgar enerjisinden elektrik üretiminde mevcut durum incelendiğinde kullanılan türbinlerde beklenenden düşük enerji üretimi olduğu görülmüştür [10][11]. Bunun bir nedeni; çevresel etkenlerin değişkenliği nedeniyle rüzgar enerjisi potansiyelinin düzgün tahmin edilememesi ve türbinlerin doğru konumlandırılmamasıdır. Diğer bir neden ise karmaşık rüzgar davranışlarına uygun türbin tasarlanmamasıdır [12]. Ayrıca kullanılan küçük ölçekli türbinler için kapsamlı standartların ve güvenilir karakterizasyon yöntemlerinin olmaması da bu konuda etkilidir [13]. Bu nedenle, yerleşim yerlerinde kullanılacak türbinlerin doğru tasarlanması önemlidir. Kentlerde genel olarak rüzgar hızları açık alanlara göre daha düşüktür ve türbinlerde dengesiz yükler oluşturan türbülans yoğunluğu daha fazladır. Ayrıca binaların çevresinde yerel olarak yüksek hızlı akış bölgeleri oluşabilir [14]. Bu nedenlerle kentlerde ve kırsal alanlarda DERT kullanımının daha uygun olduğu ve daha düşük gürültü seviyelerine sahip olduklarından kullanıcılar tarafından tercih edildikleri belirtilmektedir [15][16]. Tüm bu gelişmeler ışığında büyümeye devam eden küçük ölçekli rüzgar türbini pazarının Şekil 6’da görülebileceği gibi 2020 yılına kadar küresel kurulu gücünü iki katına çıkartarak 2000MW’a ulaşması beklenmektedir. Global küçük ölçekli rüzgar türbini pazarının %26’lık kısmı düşey eksenli rüzgar türbinlerinden oluşmasına rağmen pazar incelendiğinde yaygın servis ağına sahip, kendisini ispatlamış̧ ve global olarak marka değerine ulaşmış düşey eksenli küçük rüzgar türbini üreticisinin bulunmadığı görülmektedir [17]. Önümüzdeki süreçte hızla büyümesi beklenen küçük ölçekli rüzgar türbini pazarında rekabetin görece daha zayıf ve pazarın bakir olduğu düşey eksenli küçük rüzgar türbinleri, KOBİ ölçeğinden başlayarak her büyüklükteki sanayici için büyük bir fırsat olarak gözükmekte, yüksek ihracat potansiyeli ile ülke ekonomisine katkı sağlayabilecek, uluslararası düzeyde rekabet gücüne sahip ve ulusal marka yaratılabilecek niş bir pazar fırsatı olarak gözükmektedir.

Şekil 6. Küçük ölçekli rüzgar türbini kurulu güç projeksiyonu [17]

Üretim teknolojilerinin hızla değişmesi ve 3B yazıcı teknolojisinin bir üretim tekniği olarak kendisini ispatlaması ile birlikte standart seri ve standart üretimden daha çok ihtiyaca yönelik tasarımların ön plana çıktığı ve üretildiği bir döneme geçilmektedir. Bu yeni dönemde üretilebilirlik kavramı önemini yitirmekte, ihtiyaca yönelik olarak geliştirilen mühendislik tasarımları ise daha önemli hale gelmektedir. Farklı coğrafyalarda, farklı rüzgar ve saha karakteristiklerinde sürekli yüksek verim noktasında çalışacak ve sahaya özel olarak tasarım parametreleri belirlenmiş düşey eksenli rüzgar türbinlerinin üretilmesi, yeni üretim teknolojilerin yaygınlaşması ile birlikte mümkündür. Mühendislik tasarımlarının daha fazla ön plana çıktığı, probleme uygun çözümlerin üretildiği bu yeni dönemde DERT pazarının hızla gelişmesini beklenmektedir.

  1. RÜZGAR ENERJİ SANTRALLERİNDE ÇALI – AĞAÇ KONSEPTİ

YERT’ler ile kurulmuş mevcut RES’ler içerisindeki her türbinin arkasında oluşan gölge etkisi nedeniyle türbinler arasında geniş alanlar boş olarak tutulmaktadır. Yüksek enerji yoğunluğuna sahip santral sahalarında büyük alanlar bu sebeple değerlendirilememektir.

YERT’ler ile kurulmuş bir RES’de türbinlerin art alanında oluşan türbülanslı akışın bir sonraki sırada yer alan türbinin giriş alanındaki akışı bozmaması ve türbinler arasındaki etkileşimin minimum olması istenmektedir. Bu amaçla tipik bir santral sahasında YERT’ler hakim rüzgar hızı doğrultusunda 6-10 kanat çapı, hakim rüzgar hızına dik doğrultuda ise 3-5 kanat çapı boşluk bırakılarak konumlandırılmaları gerekmektedir [3][4]. Kanat çapları ve kule yükseklikleri her geçen gün artan YERT’ler dolayısı ile çok büyük boş alanlardan oluşan RES sahalarına sahip olmaktadırlar (Şekil 7).

Şekil 7. YERT’ler ile kurulu bir RES’de gölge etkisi simülasyonu [18]

Büyük güçlü YERT’lerin kule yükseklikleri 85m – 150m arasında değişirken küçük güçlü DERT’lerin kule yükseklikleri 10 – 15m aralığında değişmektedir. YERT’ler ile kurulu RES’lerde bulunan boş sahalara, türbinlerin akış alanlarını etkilemeyecek şekilde DERT kurulumları gerçekleştirilerek santralin aynı taban alanında çok daha yüksek kurulu güçlere ulaşması sağlanabilir. Şekil 8 ile şematik şekilde gösterilmiş olan, 2004 yılında Robert Nason Thomas tarafından patentlenmiş, büyük güçlü YERT’ler ile küçük güçlü DERT’lerin bir arada kullanıldığı RES konseptine çalı-ağaç RES adı verilmektedir [19]. Çalı – ağaç konsepti ile yüksek rüzgar potansiyeline sahip sahalarda YERT’ler kullanılarak kurulmuş mevcut işletmedeki santrallerin güçleri arttırılabileceği gibi, yeni projelendirilen RES sahalarında daha yüksek güçlere erişebilmek mümkündür.

Şekil 8. Çalı-ağaç konseptine sahip bir RES sahasının şematik gösterimi.

 

  1. SONUÇ

1990’lardan itibaren yapılan akademik çalışmalar incelendiğinde DERT’ler hakkında yapılan yayınların son 10 yıl içerisinde parabolik olarak arttığı görülmektedir. Gerek bilgisayar teknolojisindeki gelişim gerekse rüzgar enerjisinden yararlanma yöntemlerinin çeşitlendirilmesine olan ihtiyaç bu gelişmenin motivasyonunu oluşturmasına rağmen literatür halen kısıtlı bir içeriğe sahiptir. Rüzgar enerjisi üzerine akademik olarak çalışmak isteyen bilim grupları için DERT’lerin hala bakir bir alan olduğu söylenebilir.

Global küçük ölçekli rüzgar türbini pazarı büyümeye devam etmesine rağmen kendisini ispat etmiş, yaygın satış ve servis ağına sahip bir DERT üreticisi bulunmamaktadır. Yüksek ihracat potansiyeli ile ülke ekonomisine katkı sağlayabilecek, uluslararası düzeyde rekabet gücüne sahip bir ulusal markanın yaratılabileceği DERT pazarı niş bir alan olarak yerli ürün geliştirme fırsatları sunmaktadır.

DERT’lerin proje sahalarında eşli çalışacak şekilde gruplar halinde kurulması ile oluşturulacak RES’lerin, geleneksel yöntem olan YERT’ler ile kurulu RES’lere oranla 3-4 kat daha fazla birim taban alanı başına kurulu güce sahip olduğu görülmüştür. Özellikle son yıllarda artan güçleri nedeniyle çok daha büyük kule yüksekliği ve kanat çapına sahip YERT’ler ile kurulu santral sahalarında gölge etkisini minimize etmek için iki türbin arasında bırakılması gereken boş alanlar DERT’ler ile değerlendirilebilir. Bu sayede işletmedeki santrallerin performanslarını düşürmeden kapasitelerini arttırabilecek dolayısı ile aynı santral sahasından çok daha fazla güç üretilebilecek çalı-ağaç konseptindeki santrallerin geliştirilmesi mümkündür.

Sunulan eşli çalışan Düşey Eksenli Rüzgar Türbini (DERT) yaklaşımı, geleneksel rüzgar türbini gelişim sürecinden (sürekli olarak daha büyük Yatay Eksenli Rüzgar Türbini (YERT) üretmek) farklı olarak, daha küçük boyutlardaki türbinlerden daha fazla sayıda üretilmesi sonucunu doğuracağı için KOBİ’lerin bu dönüşümde hızlıca yer alması mümkün olacaktır. Büyük ölçekli YERT’lere göre DERT’ler üretim, kurulum ve işletme teknolojileri açısından daha basit olmaları nedeniyle DERT’lerin yerli olarak üretilmesi ve küçük alanlarda kurulacak yüksek verimli DERT sistemleri pazarında söz sahibi olunması mümkündür.

 

 

KAYNAKLAR

[1] Hau E 2006 Wind Turbines 2nd ed (New York: Springer)

[2] Sørensen B 2004 Renewable Energy: Its Physics, Engineering, Use, Environmental Impacts, Economy, and Planning Aspects (New York: Academic)

[3] D. J. C. MacKay, Sustainable Energy—Without the Hot Air (UIT Cambridge Ltd., Cambridge, UK, 2009).

[4] Dabiri, J. O., Greer, J. R., Koseff, J. R., Moin, P., & Peng, J. (2015). A new approach to wind energy: Opportunities and challenges. In AIP Conference Proceedings (pp. 51–57). http://doi.org/10.1063/1.4916168

[5] Karadeniz Z.H., Düşey eksenli rüzgar türbini araştırmalarında son gelişmeler, 8. Yenilenebilir Enerji Kaynakları Sempozyumu, 151-155, Adana, 2015

[6] http://media.web.britannica.com/eb-media/14/105414-050-2AB4F88F.gif

[7] World Energy Council, Survey of Energy Resource 2010 and Energy Information Administration

[8] Jacobson, M. Z., and Cristina L. A. “Saturation wind power potential and its implications for wind energy.” Proceedings of the National Academy of Sciences 109.39 (2012): 15679-15684

[9] Miller, L. M., Brunsell, N. A., Mechem, D. B., Gans, F., Monaghan, A. J., Vautard, R., Kleidon, A. (2015). Two methods for estimating limits to large-scale wind power generation. Proceedings of the National Academy of Sciences, 112(36), 11169–11174. http://doi.org/10.1073/pnas.1408251112

[10] James, P. A.B., M. F. Sissons, J. Bradford, L.E. Myers, A. S. Bahaj, A. Anwar, and S. Green. 2010. “Implications of the UK field trial of building mounted horizontal axis micro-wind turbines.” Energy Policy 38 (10): 6130-6144.

[11] Drew, D. R., J. F. Barlow, T. T. Cockerill, and M. M. Vahdati. 2015. “The importance of accurate wind resource assessment for evaluating the economic viability of small wind turbines.” Renewable Energy 77: 493–500

[12] Drew, D. R., J. F. Barlow, and T. T. Cockerill. 2013. “Estimating the potential yield of small wind turbines in urban areas: A case study for Greater London, UK.” Journal of Wind Engineering and Industrial Aerodynamics 115: 104-111

[13] Kühn, P. 2010. “Introduction to Small Wind Turbines.” International Seminar Basics of Small Wind Turbines. Tarragona. 1-9.

[14] Silva, F. T., A. C. Santos, and M. C. Gil. 2013. “Urban wind energy exploitation systems: Behaviour under multidirectional flow conditions-Opportunities and challenges.” Renewable and Sustainable Energy Reviews 24: 364-378

[15] Reigler, H. 2003. “HAWT versus VAWT. Small VAWTs find a clear niche.” Refocus, Temmuz/Ağustos: 44-46

[16] Eriksson, S., H. Bernhoff, and M. Leijon. 2008. “Evaluation of different turbine concepts for wind power.” Renewable & Sustainable Energy Reviews 12: 1419–1434

[17] Small Wind World Report, New Energy, 2015.

[18] Visualization made by David Bock (NCSA (National Center for Supercomputing Applications) and XSEDE (Extreme Science and Engineering Discovery Environment)) as part of the Extended Collaborative Support Services of XSEDE

[19] Patent-Coupled vortex vertical axis wind turbine. (2004).

Bu çalışma 4. İzmir Rüzgar Sempozyumu ve Kongresi’nde sunulmuştur.

UNDISCOVERED WIND MARKET: IRAN !

UNDISCOVERED WIND MARKET: IRAN !

Wind Energy has a special place in the Iranian market. It’s an undiscovered market with a technical capacity of about 40 GW and very attractive priority areas of 15 GW. Despite having about twice the area of Turkey, the fact that the population of the country with almost the same means a much faster investment process for the projects to be developed.

The 3 permits you need to get to develop a wind power plant in Iran are:

  • Environmental Permit from local authorities
  • Grid Connection Permit from TAVANIR or local distributors (depends on your project size)
  • Construction permit from SATBA

Besides this, of course, the right of use of the project area must also be investor. Classically, it is possible to purchase private property through purchase, while state land can be used by long-term rental.

It is possible to say that it’s enough to have 6-9 months for the first three permits and 1-2 months for the PPA signatures. In other words, it is quite possible to make the site ready for construction within 1 year after start-up of the project.

After completing the authorization process, it is time to sign a PPA that provides 20 years’ purchase guarantee. As of today, the feed-in tariff is quite attractive, except for the domestic support contribution. Separate purchase guarantees of 3 classes are offered in Iranian Riyal (IRR), 0-1 MW, 1-50 MW and above 50 MW. With a regulatory formula, the risk of exchange for an investor who uses credit in foreign currency has been eliminated. At the same time, not only exchange rate risk but also inflation in the country, PPA is signed on the basis of the risk of this mechanism, you are allowed to assure yourself against exchange rate risk and / or inflation with a formulation. The important point here is that you can determine as an investor that you want to secure yourself against the exchange rate risk or inflation with a factor of one in this formula which will be effective on the feed-in tariff.

After signing the PPA, you have a valid 20-year purchasing guarantee and a 24-months construction period. As you may have noticed, there is a mechanism that encourages you to keep your hands on the construction phase to not spending any moment of the first 10 years which is the the most profitable period of your 20-year purchase guarantee. Because, in this 24-months period,  If you can not reach the COD of your power plant, your feed-in tariff faces the risk of updating with the current feed-in tariff which can be lower then your own, and you are given an additional 9 months to finalize your construction. If at the end of this 9 months, your power plant is still not in operation, you will be able to get all your rights back from your hand and you can not apply for a license for another 2 years.

When I talked about the previous paragraph, I talked about the most profitable period for the first 10 years, which is why the feed-in tariff for the second decade of the end of 10 years is reduced by the capacity factor of the wind power plant. In general, the more capacity you have, the more decrease of feed-in-tariff you will have.

İRAN’da RÜZGAR ENERJİ SANTRALİ GELİŞTİRMEK

İRAN’da RÜZGAR ENERJİ SANTRALİ GELİŞTİRMEK

Global enerji pazarındaki gelişmelere bakıldığında her ne kadar trendin yenilenebilir enerji kaynaklarından yana seyrettiğini söylemek mümkün olsa bile güçlü ve köklü fosil pazardaki oyuncuların da kolay kolay pes etmeye niyetleri olmadığı çok açık. Tüm olan bitene rağmen global petrol rezervinin %10’undan daha fazlasını tek başına topraklarında barındırarak yer yüzündeki 4. büyük petrol rezervinin sahibi olan İran İslam Cumhuriyeti, yenilenebilir enerji yatırımcısı için de oldukça cazip bir pazar niteliğinde.

2012 yılından beri yakından takip ettiğim, 2013 yılından beri ise ikili ziyaretler ve seyahatlerle organik bağları kurmuş olduğum İran pazarında Rüzgar Enerjisi özel bir yere sahip. Yaklaşık 40GW’lık teknik kapasitesi ve 15GW’lık çok cazip öncelikli sahaları ile henüz keşfedilmemiş bir pazar. Türkiye’nin yaklaşık iki katı kadar yüz alanına sahip olmasına rağmen hemen hemen aynı nüfusa sahip ülkedeki insan yoğunluğunun az olması geliştirilecek projeler için çok daha hızlı bir yatırım süreci anlamına geliyor. Bu makalede, yayın tarihi itibariyle yürürlükteki güncel mevzuatlar ve kişisel tecrübelerim çerçevesinde İran’da rüzgar enerji santrali geliştirmenin ana hatlarını çizerek yatırımcılar için olgunlaşmış fırsatlara dikkat çekmeye çalışacağım.

Şekil 1. İran ve rüzgar enerjisi pazarı hakkında genel bilgiler

İran’da rüzgar enerji santrali geliştirmek için almanız gereken 3 izin söz konusu:

  • Çevre etkilerine yönelik izin belgesi
  • Şebekeye bağlantı izni
  • İnşaat izni

Bunun yanı sıra pek tabii ki proje sahasının kullanım hakkı da yatırımcıda olmalı. Klasik olarak özel mülklerin satın alma yolu ile, devlet arazilerinin ise uzun süreli kiralama yolu ile kullanılması mümkün. Sıkça gelen bir soruya hemen burada yanıt vermiş olalım, her ne kadar Türkiye’deki mevzuatlardan bildiğimiz türden bir İmar değişikliği söz konusu olmasa da kullanılan alanın Rüzgar Enerji Santrali olarak tescillenmesi gerekiyor ve bu süreç santral kurulmadan önce tamamlanan bir bürokrasi ve masraf olarak yatırımcının karşınsa çıkıyor. Geliştirdiğimiz projelerden tecrübe ile ilk üç iznin alınması için 6-9 aylık bir sürecin, PPA imzası için ise 1-2 aylık bir sürecin yeterli olduğunu söylemek mümkün. Yani saha kullanım iznine sahip olduktan sonra 1 yıl içerisinde projenizi inşaata hazır hale getirmek oldukça ihtimal dahilinde, bu noktadan bakıldığında Türkiye’deki yıllar süren proje geliştirme sürelerinin yanında bir cennet olduğunu söylemek hiç de abartı olmayacaktır.

İzin süreçleri tamamlandıktan sonra ise bizdeki karşılığı tam olarak karşılamıyor olsa dahi anlaşılması adına benzetmekte bir sakınca görmediğim İran’ın Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü ile 20 yıllık alım garantisi sunan bir PPA imzalamaya sıra geliyor. Bu gün itibariyle yerli destek katkısı hariç feed-in tariff oldukça cazip. 0-1 MW, 1-50MW ve 50MW üstü olarak 3 sınıfa ayrılmış alım garantileri İran Riyali (IRR) cinsinden sunuluyor. Kredisini yabancı para cinsinden kullanan yatırımcı için bunun büyük bir kur riski oluşturacağını ve yatırımlar önünde büyük engel teşkil edeceğini her fırsatta dile getirdiğimiz bu mekanizma için çok kısa bir zaman önce regülasyonda bir güncelleme yapıldı ve artık risk olmaktan çıktı. Sadece kur riski değil aynı zamanda ülke içindeki enflasyonunda bu mekanizmada risk teşkil etmesi üzerine PPA imzalanırken sizden bir formülasyon ile kendinizi kur riski ve/veya enflasyona karşı güvence altına almanıza izin veriliyor. Buradaki önemli nokta ise feed-in tariff üzerine etkili olacak bu formülasyon içerisinde bulunan bir kat sayı ile kendinizi ağırlıklı olarak kur riskine karşı mı yoksa enflasyona karşı mı güvence altına almak istediğinizi yatırımcı olarak belirleyebiliyor olmanız.

Şekil 2. Iran’da rüzgardan üretilen enerji için 20 yıl süre ile garanti edilen birim enerji satın alma fiyatları

PPA imzalandıktan sonra ise 20 yıl geçerli bir satın alma garantiniz ve 24 aylık inşaat süreciniz başlamış oluyor. Fark ettiğiniz üzere projenin izin sürecinden yatırıma geçmesi için elinizi çabuk tutmanızı ve 20 yıllık satınalma garantinizin en çok getiriye sahip olan ilk 10 yıllık süresini inşaat ile harcamadan bir an evvel santralinizi devreye almanızı teşvik eden bir mekanizma söz konusu. Zira bu 24 aylık süreçte santralinizi devreye alamaz iseniz, PPA ‘deki satın alma garantisine konu feed-in tariff, yeni tarihte geçerli mevzuatlara konu güncel feed-in tariff rakamlarıyla güncellenme riskiyle karşı karşıya kalıyor ve size ek bir 9 aylık süre tanınıyor. Eğer bu 9 ayın sonunda da halen santraliniz devrede değil ise bir daha 2 yıl boyunca lisans başvuru yapamayacak şekilde elinizden tüm haklarınız geri alınıyor.

Şekil 3. İran’da proje geliştirme basamakları ve süreç ön görüsü

Bir önceki paragrafta sürelerden bahsederken ilk 10 yıllık süre için en çok getiriye sahip olan kısım diye bahsettim, bunun nedeni 10 yılın sonundaki ikinci on yıllık period için feed-in tariff in projenizin kapasite oranına bağlı olarak azaltılması. Genel olarak ne kadar yüksek kapasite oranınız var ise o kadar fazla bir düşüşle yolunuza devam etmek durumundasınız.

Şekil 4. 10 yıldan sonra feed in tariff’e uygulanacak faktör tablosu

Yukarıda bahsetmiş olduğum genel çerçeve dışında, enerji nakil hatlarının kullanım izinleri, şebeke yük faktörü, eyaletteki  (bizdeki il yapılanması gibi düşünmek daha doğru olur) lokal yetkililerden izinlerin alınması, kullanım izni alınmış sahanın nitelik değişikliği, PPA imzasındaki formülasyonların detayı ve risklerin bertarafı gibi bir çok kritik teknik ve ticari detay ise bu makalenin kapsamı dahilinde olmadığından burada değinmiyorum. Daha fazla detay öğrenmek ve İran’da proje geliştirmek isteyen yatırımcılarımız ise iletişim kısmından her zaman iletişime geçebilirler.